22 Tem 2009

Durdur Bakalım

Kadın duruyordu hikayenin aynasında... Aynısının karşısında... Düşlerinden ödünç, düştüğü yanılgıları düşünüp düşerken bir daha, bir daha; onlardan ayrı kalmakla morarmış halkalar arasında gidip geliyordu zihninin geometrisi... Kaç zamandır düş görmüyordu etrafta dolanan, saymamıştı o ana kadar. Şimdi bir mevsim daha, şimdi bir bulut daha, şimdi esen bir rüzgarla yanıbaşına gelmiş bir koku daha terkediyordu onu. Terkedilmek bir delilik haliydi, katsayısı çift haneli rakamlarla ifade edilen, üçer-beşer bir aceleyle hesaplanan.
Boynundaki kolyeyi çıkarıp aks’ine verdi, bir eliyle geçip giden mevsimi tuttu, bir gözüyle geçip giden buluta baktı, buluttan bir damla yaş yanağına aktı. Tam içine çekecekti, kokuyu duydu...
Yanında bir ev yanıyordu, bir an önce çıkmalıydı yanındaki evden. İsli-dumanlı bir büyük şehir sabahına uyanacaktı tanıdığı tüm küçük insanlar az sonra... Ve bir kadın sokağa karışacaktı geride bıraktıklarının cesetleri yollara dikey, onları omuzlayarak bir başka yaşamın paraleline doğru...

28.04.09

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder