15 May 2010

Hatırlamak Günü

Bu oldu bugün:
Eski sevgilimden mesaj geldi. Kocaman, uzun bir telefon mesajı...
Ayrılmışız, “herşey bitti” demişiz, aylar geçmiş, başka şehirlerdeyiz...
Baştan beri verilmiş yanlış kararlarla, herşeyi mahveden olmanın hissettirdiği suçluluk duygusu hakimiyetinde geçirilmiş, bol sancılı bir ayrılık süreci...
Kocaman bir ilerleme; yüzünü bile hafızamdan silmeye çabalıyorum ve son derece kararlıyım bunu yapmaya. Ama ne yazık ki bu süreçte her ne zaman ona sırtımı tamamen dönmek üzere olsam yapıyor bunu; içimde hala ona ait olan odaya açılan minicik bir delikten kafasını sokup kendini hatırlatıyor, yüzünü hatırlatıyor. Ve ben uzun zamandır yeni bir başlangıç yapamıyorum, hayata olan konsantasyonum bozuluyor.

Kocaman, upuzun bir telefon mesajı...
Soruyor; “anılar nasıl zamana ve mesafeye karşı koyabilir ki?” diye. Bilemiyorum. Anılar ve zaman arasındaki ilişkiyi hiç bilemiyorum. Yorum yapamıyorum. Onlar öylece duruyorlar evin her köşesinde. Ben onlara ilişmedikçe, onlar da bana zarar vermiyorlar artık.

“Kendi içime döndüğüm her anda yalnız hissediyorum” diyor. Beni düşünüyormuş böyle zamanlarda ve bundan çok yoruluyormuş. Kendini yalnız hissetmesi, içindeki boşluktan dolayı sanırım. Yanlış şeylerle doldurmaya çalışıyor o boşluğu, her zaman yaptığı gibi. Bazen hiçbirşey yapmadan, sadece durup beklemek gerekiyor. Elbet zamanla dolacak o boşluk ve o vakit, gittikçe azalan “beni düşünmeleri” son bulacak, inanıyorum. Elindeki küpü yanlış boşluğa sokmaya çabalayan bir çocuk canlanıyor gözümde.

“Senin için savaşmaya da gücüm kalmadı ki” diyor. Diğer yandan beni silemiyormuş da. Benim için benimle savaşmak zorunda kalmasın diye çıkardım hayatımdan onu; ne çabuk unutmuş... Bak, siliyorsun işte yavaş yavaş... Öte yandan en büyük korkum da hayatı boyunca benim orada, bir yumru gibi içinde olmama alışıp, buna karşı koymayı bırakarak yaşaması. Ben içindeyken başka birini sevebilmesi, ona dokunabilmesi... Unutmalı beni. Evet, silmeli...

Ve yine soruyor her zamanki gibi: “Ne zaman bitecek bu işkence?” O, benim içimde ona ait olan, o odaya açılan, o delikten kafasını sokabilecekken, sokmamayı tercih ettiğinde bitecek sanırım. Ben zaten burada, ayrı bir işkence şekline direniyorum; etrafım onunla çevriliyken, onu unutmaya yelteniyorum fütursuzca.

Son sözleri canımı acıtıyor. Çok acıtıyor. Bir zamanlar büyük bir tutkuyla sevdiğim, bağlandığım ve beni çok iyi tanıdığına inandığım birinin, aslında beni hiç tanımamış olduğunu anlıyorum bir kez daha. Böyle durumlara alışığım, onun tarafından hayal kırıklığına uğratılmaya alışığım. Sorun bu değil. Sitem ediyor bana... Bir böcek gibi, beynimin içinde, onu kemirerek yaşamasına izin vermekten kaçınmama sitem ediyor. Bundan sonra asla benim olmayacak bir sevgiliyi özlemediğim için, beklemediğim için, onun için artık gözyaşı dökmediğim için, nefes alabildiğim için, geceleri uyuyabildiğim için sitem ediyor:
“Neden anlatıyorum ki bunları sana? Onca hatıranın tam ortasındayken bile unutabilmişsin bizi, belki sırrını bana da söylersin...”


- Seninle aramızda hiçbir sır olmadı, olmayacak sevgilim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder