30 May 2010

Yabancılaşma Efekti

Yasına yaş dökmekten kurumuş gözlerden,
son gözyaşlarını da dökerek
bir ölünün ardından ağlar gibi...
Bir taraftan yaşarken ölen kişi,
bir taraftan da beni kolumdan tutmuş,
sürüklerken kendi hayaletini izleyerek aynada,
yaşadığına şahit kulaklarım,
ölmediğine kanıt sesimle
“birimiz ölse diğerinin haberi olamayacak artık!” diye haykırarak
tetikleyen tüm düşüncelerle bu tam zamanlı krizi;
Sitem ediyorum!
Ölüye, hayalete, yaşayana, kendime, sana...

İki yabancı gibi...
Sanki birbirinin kanına ve etine hiç dokunmamış yabancılar gibi...
Ne yürünecek yollar, ne ıslatacak yağmurlar, ne içilecek şaraplar, ne köşebaşları, ne kapı önleri, ne kavgalar, ne kavuşmalar, ne sevişmeler; hiçbiri olmamış gibi...
Ne aynı şehirde yaşamak ortaklığı, ne ortak tanıdıkların olduğu ayrı şehirler; hepsi üstümüze yıkılmış gibi...
Neredeyse dört aylık bir yas süreci...
Günlük, tekerrürden ibaret bu acı
içimde saklanmış bir neşter;
Sağa dönsem batıyor, sola dönsem adın geliyor aklıma.
Karşımda oturan hayaletin,
arkamda bıraktığın cesedin; unutulmuş gibi...
Lanet ediyorum!
Şehre, köşebaşlarına, kendime, sana...


30.05.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder