9 May 2010

Laf-ü Güzaf

Bir uyaran lüzumu hiss-i vuku’unun ıstıraplı gerçekliğini yüzüme her vurduğunda bu derin hufrenin içine düşmüş dehr, ben de daha bir düşer oluyorum ecvafıma. bütün gücümle tutup soluğumu, dalıyorum derunumdaki hufreye... o, kimsenin olmadığı yerde ben de âfil oluyor, dolaşıyorum ser-te-ser. Bazı ecsad arasından geçip, bazı ecram-ı semaviye mertebesinde durup, bazı ecsam- ı ulviye’yi bulup saklıyorum sol kefimde. dönüyorum ba'de âlem-i cismaniyye’ye, nâçar. bu debdebenin içinde tebeddül çabasındayım, yok başka tasam. Yegane korkum; ecla derdime bir deva bulamamak. edhak düşüyorum cismimden dem-be-dem, effafiyetime mazeret ararken...

buğzetme bana, bühtan etme; câfî olmak yaraşmaz sana yâr...
a’yânın olmuş bir ke’s canfeza nuş, etme giryan yine de, eyleme beni âbkâr ...


neden bu dûzâh’tayım asardan beri? nerede dâr-ı saadet?
kimden sebep bu acz?
nedir bu adem-i te’lîfiyet’imizin esrarı?
seninle beka’yı ervah dururken,
neyleyim sensiz efzunî-yi ömr’ü,
gel def-i mefsedet, benimle abâd olmak ise istiğfar’ının maksadı...



08.05.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder