11 May 2010

Şinndi şöyle kii...


E bahar geldi anladık anlamasına. Neşelendik, şenlendik de, ben hergün elimde süpürge, ev temizlemek zorunda mıyım arkadaşım?

Teras katında yaşayanlar bilirler; sokağın bütün ağaçları her sonbaharda bütün yapraklarını intikam alırcasına senin terasına döker. Üstelik bu öyle bir günlük, bir haftalık bir merasim de değildir. Köpeğin gider üzerlerine işer, kokar leş gibi. Temizlesen ertesi gün aynı olur. Temizlemesen ayrı dert... Sonra bir gün yağmur yağar, yapraklara sinmiş sidik kokusu kesifleşir. Sonracığıma o sonbahar yağmurunda elinde şarap kadehin, kocaman pencereni açarsın yağmuru izleyeyim diye; o da ne buram buram köpek sidiği romantizmi...

Ben geçen yıl Eylül-Kasım arası dört adet jumbo boy çöp poşeti kadar kurumuş yaprak temizledim terasımdan. Holi şit yani!

Ankara'da keyifli bir semtte oturuyorum. Evim harika bir sokakta. Terasım var; arkadaşlar, dostlar gelir. Mangal yaparız, içeriz, coşarızfalan ama gelin de bana sorun derdini.

Şinndi şöyle kii efenim: Benim, bahar mevsimlerinde bu sokağın ağaçlarından çektiğimi kimse çekmemiştir. İlkbaharı ayrı dert, sonbaharı ayrı. Şimdi de ağaçlar polenlerini başladı. Çerini-çöpünü döküyor, kurtuluyor. Dün bütün terası baştan aşağa yıkadım, temizledim. Bugün manzara fotoğrafta göründüğü üzere; buydu. Vy benim emeklerim! Üstelik terasla da kalmıyor bu durum. Sevgili köpeğim(!) Pamuk bey tüylerine yapıştırmak suretiyle hepsini içeri taşıyor.

Şinndi soruyorum size; ben ne yapayım? Kapıyı sonsuza değin kapatıp "mesela benim terasım da yokmuş" culuk mu oynayayım, yoksa hergün hergün bu ağaçların k*çını mı toplayayım?

Evet. Bi çay koyim ocağa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder